Nagihan
KAYA
Evrensel
gücüyle sanat, toplumların vazgeçilmez iletişim dilidir.
Dili, dini, ırkı, ve sınıfı olmayan sanat yapıtları, dünyanın
kuzeyinden güneyine, doğusundan batısına; dört bir
yanındaki insanları saracak kadar zengin kollara sahiptir.
Etkileme alanının küresel olması nedeniyle, toplumlar arası
uyumda özgün bir ritmi vardır. Dünyanın değişik
yerlerinde, insanın duygu ve düşünce alemine seslenen yapıtlar
yaratan sanatçıların seslenişini duyuyor olmamız;
bu ritmin tını seslerinin bize kadar ulaşmasının
getirisidir.
Anlatım sıkıntısı
çekmeyen dili ile, sanatın anlaşılma sıkıntısı
da yoktur. Bir yaşamı bir kareye sığdıracak kadar damıtılmış,
bir damlayı bir okyanusa dönüştürecek kadar sınırsız
oluşu insanın içsel benliğinde saklıdır. Yaşamsal bir süreç
olan sanat, her yeni insanda ve olayda yeni bir açılımla
ifadesini bulur.
İnsan aklının
ve duygu aleminin derinliklerinden gelen sentezlerin dışa
vurumu olan sanat, eğitimin paralelidir. Öğretim ve eğitim
kavramlarının arasındaki farkın belirginliğini ortaya
koyduğumuz zaman sanatın ve sanatsal etkinliklerinde yaşam
zenginliğini daha iyi görecek, eğitimin yorumlama, algılama
ve uyarlama yetisini geliştiren özelliği ile sanatın nasıl
iç içe olduğu olduğunu somutlaştırmış olacağız.
Sanatın, içsel
harmanlarımızın dışa vurum penceresi olarak, insanları eğitme
özelliği küçümsenmemelidir. Farklı anlatım ve algılamanın
merkezini oluşturması ile toplumları, öğretimin kalıpsal
oluşumlarından kurtarma gücüne de sahiptir. Eğitim ve
sanatın ayrılmaz birlikteliği, eğitim programlarımızın
öğretim ağırlıklı olması engeli ile karşılaştıkça;
algılama ve yorumlama yetisi sınırlı, yaşamsal
edinimlerden eksik "robot" insanlar oluşumuna neden
olacaktır. Sadece gördüğünü ve duyduğunu uygulayabilen,
düşünsel ve duygusal niteliklerini kullanamayan insanların,
bir süre sonra programlanmış robotlardan yada veriler yüklenmiş
bilgisayarlardan farkı olmayacaktır. Oysa, eğitimin en önemli
işlevi, insan yetisinde var olan değerleri açığa çıkarabilmektir.
Örneğin,
Akhisar Çıraklık Eğitim Merkezi'ndeki tiyatro etkinliğine
değişiklik olsun diye katılan genç çıraklar, bir süre
sonra değişiklik değil, değişim içinde olduklarını
fark etmişlerdir. Hiçbir zorlamanın yaşartamayacağı
istekle tiyatro yapıtları okumaya, kütüphaneye üye olup
kitaplar okumaya başlamışlardır. Toplumsal ve bireysel
olaylar karşısında fikirler üretmeye, farklı açılımlar
yakalayarak yaşamda uygulama alanları yaratmışlardır. Yüzlerce
insanın seyrettiği bir tiyatro oyununun içinde yer almanın
haklı gururunu taşımış ve bu gururun sorumluluklarını
da omuzlarında hissetmişlerdir. Onlar, şimdi sadece
sanayide çırak değil, konuşan, düşünen, ilgilenen
toplum bireyleridirler. Onların matematik formüllerinden
haberleri olmasa da, bir resim içindeki anlatımları
bulabilecek yetileri vardır. Bir tiyatro oyununda yer almakla
farklılaşan düşünce çizgileri yaşantıları boyunca sürecektir.
Onun
içindir ki; sanatın yaşamımızdaki önemini kavramak ve eğitimin
bir parçası değil, gereği olduğu duyarlılığı içinde
el ele olmamız gerekir. "Ben robot değilim" demek
için, robotlaşmayı engellemenin yolu; sanatı varlığımızın
özündeki insanla tanıştıralım.
|