Bülent
AKDAĞ
(Felsefe
Öğretmeni, Marmara Üni., Eğitim Yönetimi ve
Denetimi Doktora Öğrencisi)
Eğitim
kavramının ne olduğu, anlamı, iç yapısı ve değeri üzerine düşünmeye,
sorgulamaya başladığımızda, eğitim felsefesi alanına girmiş
oluyoruz. Eğitim üzerine felsefi bakış; problemleri gören bir bakıştır.
Problem; bir engel, bir aykırılık, normale ters düşen bir durumdur. Eğitim
felsefesi, eğitim alanındaki problemleri tartışır, irdeler, çeşitli
değer-olgu ilişkileri bağlamında değerlendirmelerde bulunur ve çözüm
önerileri geliştirir.
Eğitimbilimi alanında
yapılan şey, eğitimsel olgular arasındaki bağlantıları araştırmak
ve istatistiki yöntemler kullanarak bulgulamaktır. Bulguların yorumunu
yapmak, tartışmak ve öneriler geliştirmenin en doğru yolu ise bir eğitim
felsefesine sahip olmaktır. Eğitim felsefesi olmayan bir araştırmacının
bilimsel bulgularını nasıl tartışacağı kuşkuludur. Hatta şunu da
söyleyebiliriz: felsefi bir bakışa sahip olmayan bir araştırmacının
gerçekten bilimsel sayılabilecek bir araştırmaya girişmesi, zorlama
yapaylıktan ve akademik kariyer tutkusundan başka bir anlam taşımaz.
Eğitim felsefesi
alanında, üzerinde düşünülmesi ve yanıt aranması gereken temel
sorular genel olarak şunlardır:
¤Epistemoloji
(bilgi felsefesi): Öğretim
nedir? Öğrettiklerimiz doğru mu? Öğrettiklerimiz doğru ise, bunun
temeli nedir? Bilgiyi hangi yöntemle öğretebiliriz? Bilme ve öğrenme
sürecini nasıl temellendirebiliriz?
Gutek (2001: 2)’e
göre epistemoloji, öğretim ve öğrenme yöntemleriyle yakından
ilgilidir. Sözgelimi bir İdealist, bilme ve öğrenme sürecini zihinde
gizli olarak bulunan düşüncelerin çağrıştırılması olarak tanımlar.
Dolayısıyla buna en uygun öğretim yöntemi; öğretmenin soru sorarak,
öğrencinin o an zihnindeki gizli düşünceleri biçimlendirerek bilgi
edinmesini sağlama yöntemi olan Sokratik diyalogdur. Realist bir
algılama-düşünme formülüyle temellendirilmiş bir öğretim yöntemi
oluşturmak isteyen bir öğretmen ise, öğrencilere doğal olguları açıklamak
için sınıf içi uygulama/ispat yöntemini geliştirmelidir.
Diğer taraftan, öğretim,
Dewey’in ileri sürdüğü gibi kişi ile çevre arasında gelişen bir
olgu ise, en verimli öğretim yöntemi, problemlerle karşılaşıldığında
etkili bir araç olan deneyi kullanmak, doğru olacaktır (Gutek, 2001:
9).
Görüldüğü
gibi, bilgi ve bilgi edinme sürecine verilen felsefi anlam, eğitim ve öğretimin
niteliğini belirlemektedir.
¤Ontoloji
(varlık felsefesi):
Verdiğimiz eğitim gerçeğe mi dayanıyor? Öğrencilere ilettiğimiz
gerçekliğin dayanak noktaları nelerdir? Öğrettiğimiz gerçekliğe
hangi yolla ulaşıyoruz? Gerçekliğin hangi boyutlarını öğretmeliyiz?
Ontoloji, eğitimin
kuramsal ve uygulamalı yanı arasında çok boyutlu ilişkiler kurar.
Programcılar, öğretmenler ve ders kitabı yazarları öğrencilere gerçekliğin
belirli kesitlerini tanımlarlar. Sözgelimi tarih, coğrafya, kimya vb.
gibi dersler gerçekliğin belli alanlarını öğrencilere tanıtırlar (Gutek,
2001: 2). Dolayısıyla, bilim ve teknolojideki ilerlemelerin zaman içinde
değiştirdiği gerçeklik öğrencilere ne ölçüde gösterilebilmektedir?
Bilimsel disiplinlerin hangi aşamasındaki gerçekliği bildiğimiz ve öğrettiğimiz
çok önemli. Eğitimciler en son bilimsel verilere ulaşabiliyorlar mı?
Yeni deneysel çalışmaları ve kuramları biliyorlar mı?
¤Aksiyoloji
(değer felsefesi): Eğitim
yoluyla ulaşmak istediğimiz değer nedir? Öğrettiklerimizin değeri
nedir? Öğrencilerde
nasıl değerler oluşturmalıyız? Etik
eğitim ilişkisinde “iyi” olan nedir?
Aksiyolojinin
alt kategorileri etik ve estetiktir. Etik, insan eylemlerine ve ahlaki değerlere
felsefi bir bakışla yönelir; estetik ise, sanatta ve doğada güzelliği
irdeler. Dolayısıyla, aksiyoloji bir “değer” araştırmasıdır. Eğitimcilerin
bir rolü de, öğrencilerinde değerler oluşturmaya çalışmaktır
(Gutek, 2001: 7). Öğrencilere hangi etik ve estetik değerleri kazandırmalıyız?
Bu sorunun yanıtını vermeye sosyolojik bir kültür çözümlemesiyle
başlamak doğru olabilir. Toplumsal yapının ortalama değerleriyle
evrensel değerlerin ne ölçüde çakıştığını belirlemek gerekir.
Asıl amaç, insan için ‘anlamlı’ değerlerin ne olduğunu
bulmak olduğuna göre, insanın özünün ne olduğu, insanın değeri,
insan hakları gibi kavramlar eğitim felsefesinin aksiyolojik boyutunu
oluşturmada yol gösterici olacaktır.
Sözünü
ettiğimiz üç temel alan da tartışmalara ve araştırmalara açıktır.
Ancak, neredeyse salt pragmatizme dayanan bir eğitim felsefesinin dünya
eğitimine egemen olduğunu söyleyebiliriz. Yani sonuç önemli
olmaktadır; ‘sonuç’ bir fayda getiriyorsa tutulan eğitim-öğretim
yolu ‘doğru’ sayılmaktadır. Oysa bu bakış açısında
“fayda”nın kimin için olduğu ve ne kadar anlamlı olduğu sorgulandığında
altından hiç de hoş olmayan kokular çıkmaktadır. Pragmatist eğitim,
kimin ekmeğine yağ sürmektedir? Bireyin mi, halkın mı, yoksa
kapitalistin mi? Sözgelimi, Türkiye’nin Avrupa Topluluğuna girmek adına
eğitimdeki sayısal sonuçları ‘iyileştirmek’ çabası, eğitim
politikasının alt yapısını oluşturan felsefenin bir pragmatizm olduğunu
göstermiyor mu!
Görüldüğü
gibi; sorun; en doğrunun, en güzelin, en iyinin ne olduğu üzerinde
anlaşırken ve bunların tanımını yaparken ortaya çıkar. Bu
sorununun epistemolojik, ontolojik ve aksiyolojik boyutları vardır.
Felsefeciler ve eğitim kuramcıları bu soruna farklı yanıtlar ve çözümler
getirir (Gutek, 2001: 7). Dolayısıyla farklı eğitim felsefesi anlayışları
ve eğitim-öğretim kuramları ortaya çıkar.
Diğer
taraftan eğitim felsefesi, eğitim politikasının zeminini oluşturur.
İnsanı hangi bilgiler, gerçekler ve değerler ile
biçimlendirmek istiyorsanız ona uygun politikalar oluşturmak zorundasınız.
Bu bağlamda, eğitim sistemine yön veren yetkenin, açık ya da
örtük olarak sahip olduğu eğitim felsefesinin ne olduğu önemlidir.
Örgün eğitim sistemi içinde eğitimin sürdürücüleri olan öğretmenler,
genel eğitim sisteminin eğitim politikalarına uygun hareket ederken
ister istemez eğitimin felsefi hedeflerine de uymak durumunda kalırlar.
Çünkü sistem kendi denetim mekanizmasıyla, yasa ve tüzüklerle,
politikaların uygulanışını kontrol eder ve raporlar.
Sonuç
olarak; bir ülkenin eğitim gerçeğinin temel zeminini eğitim felsefesi
oluşturur; onun üzerine eğitim politikaları şekillendirilir; eğitim
politikalarına dayanarak eğitim planlaması somutlaştırılır; eğitim
planlamasıyla da eğitim uygulamalarına meşruluk kazandırılır. Görüldüğü
gibi eğitim gerçeğinin temel bağlantı kategorilerinin temelinde eğitim
felsefesi bulunmaktadır. Ancak, sorun, toplumsal yapıya ve insan gerçeğine
uygun eğitimin ne olduğuna ilişkin felsefi yaklaşımların tartışılmaması
ve buna bağlı olarak da doğru politikaların oluşturulamamasında
düğümlenmektedir.
KAYNAKÇA
*
Öğretmen Dünyası, Sayı:277,
Yıl:24-Ocak2003, Sf:15-16'da yayınlanmıştır. |
|