Hepimizin
ilgileri, becerileri, tutumları ve davranışları farklıdır.
Peki çoğu kez duyduğumuz “İyi Öğretmen!” denilince ne
anlıyoruz ki? Herkesin “iyi” anlayışı da farklıdır. Bana
göre iyi olan başka birine göre iyi olmayabilir, hatta kötü
bile olabilir. Bir de “İdeal Öğretmen” kavramı var; yine
ideal öğretmen anlayışlarımız da farklıdır. Belirttiğim
“iyi” ve “İdeal Öğretmen” kavramlarının aslında
birbirini kapsayan yanları da var, yani birbirinden çok da farklı
değildir. O halde bir öğretmen için “iyi ya da ideal öğretmen”
diye bir teşhis doğru değildir.
Bir
de öğrenci gözüyle öğretmenleri irdeleyelim. Öğrencinin
aktif olması gereken bir eğitim anlayışını savunduğumdan
dolayı öğrencileri gözlemleme fırsatını sık sık buldum.
Hemen bir örnek vereyim; bir ilköğretim okuluna yeni atanmıştım;
öğrencilerle kaynaştığım dersin hemen ardından teneffüste
durduk yerde hiç konusu bile olmadığı halde “Ne kadar
iyisiniz... Sizden önceki öğretmen şöyle kötü yapardı,
bizi dinlemezdi, böyle derdi...” gibi cümlelerle bana yaklaşmışlardı.
İlk kez böyle bir durumla karşılaşmıştım. Beni iyi gördükleri
için sevinemedim. Çünkü hiç tanımadığım bir öğretmen
meslektaşımı küçük düşürmeye çalışıyorlardı. Bu kıyaslama
hiç hoş değildi. Hemen meslektaşımı savunmaya geçtim ve o
konuşan öğrencilerin düşüncelerinin doğru olmadığını,
her öğretmenin hata yapabileceğini ve yine her öğretmenin öğrencilerin
daha iyi olması için çalıştığını söyledim.
Aynı
cümleleri bazı velilerden de duydum ve öğrencilerle yaptığım
konuşmanın benzerini velilere de yaptım. O zamanlar ben tayin
olduktan sonra benim hakkımda da bu şekilde konuşacakları aklıma
gelmedi değil hani. Yine de doğru bildiğimi yapmaya çalıştım,
eleştirilere açık oldum, dürüstlük ve iyilik kavramlarını
öğrencilerime sevgi saygımı da belirterek vermeye çalıştım.
Öğrencilere
yönelik düzenlenecek anket, yöntem ve tekniklerdeki sorulara
dikkat etmek gerekir. “En çok sevdiğiniz öğretmen, en çok
sevdiğiniz arkadaşınız, sevmediğiniz arkadaşınız, ailedeki
huzursuzluktan dolayı..., sevdiğiniz dersler, sevmediğiniz
dersler, ...” gibi öyle yapıcı olmayan sorular var ki,
sevmediği dersler olarak A ve B derslerini belirten öğrencinin
A ve B derslerini sevmesi (dolayısı ile başarılı olması)
“tükürdüğünü yalamak” ya da “dönek” deyimleri gibi
etki yaratacağından oldukça güçtür. Örneğin sevmediği
dersler yerine “Anlamakta-Algılamakta güçlük çektiğiniz
dersler” gibi daha eğitsel sonuç verebilecek sorular sorulmalıdır.
Her okulun öğrencilerinin çoğu yönleriyle birbirinden farklı
olacağını düşünerek yola çıkarsak, eğitim bölgelerinde
Rehberlik Araştırma Merkezi koordinatörlüğünde rehber öğretmen
ve okul sınıf rehber öğretmeni temsilcilerinden oluşacak ayrı
ayrı komisyonlar kurulmalı; strateji, yöntem ve tekniklerde
kullanılacak kelimelere kadar hassasiyet gösterilerek bir düzenleme
yapılmalıdır.
Okul;
idareci, öğretmen, öğrenci ile velilerin eğitim ve öğretim
için sahip oldukları bilgi ve yaşantılarının paylaşıldıkları
ortamdır. Eğitimin insana kazandırdığı kültür sürekli değişip
gelişir ancak; özü, ruhu, canlılığı, gücü ve yaratıcılığı
değişmez. Okul gelecekteki beklenen ideali, toplum ise yaşanan
gerçek kültür değerlerini temsil eder; her toplum kendi
okulunu yaratır. Öğrenci bildiğini yapar, yaptığını öğrenir.
Bu öğrenim yaşamla paralelliğini sürdürmelidir.
Öğretmen
liyakat ve niteliğindeki düşüklük, yetersizlik doğrudan
okullarda öğrenci başarısızlığının düzeyi ile ilgilidir.
Kırşehir’de
2001-2002 Öğretim yılında 3. Eğitim Bölgesi Danışma
Kurulu Öğretmen Temsilcisi olmam aracılığı ile tarafımca düzenlenen;
3. Eğitim Bölgesi Okulları arasında Prof. Dr. Erol Güngör,
Gazi ve Zernişan Vakkas İlköğretim Okullarında öğrenim gören
11 (on bir) öğrenci ile Mehmet Akif Ersoy ve İmam-Hatip
Liselerinde öğrenim gören 10 (on) öğrenciye Danışma Kurulu
öğrenci temsilcisi tarafından uygulanan ve Kurula sunulan
anketten elde ettiğim değerlendirmelerimden bazıları şöyledir;
1.
Öğrenci temsilcileri yeterince aktive edilmemiştir.
2.
Öğrenciler, öğretmenleri ile yeterince diyalog kuramamaktadır.
3.
Velilerden manevi olarak daha çok destek beklemektedirler.
4.
Sınıf öğrenci sayılarının düzenlenmesini istemektedirler.
5.
Geleceğe güvenle bakmak istemektedirler.
Eğitimin
insana kazandırdığı kültür sürekli değişir, gelişir
ancak, özü, ruhu, canlılığı, gücü ve üretkenliği değişmez.
Eğitim sürecini okulla özdeşleştirmemeli, okulu toplumsal
(sosyal) eğitimin bir parçası olarak görmeliyiz. İnsanın
duygu ve düşüncelerini belirleyen, çevresinde meydana gelen
olaylardan daha çok, bu olayları değerlendirme ve yorumlama biçimidir.
Öğretmenlik,
değişen aile yapısına, kültürel değerlere, yükselen
toplumsal değerlere, modernleşen eğitim anlayışlarına, karar
mekanizmasında etkisini hala hissettirememesine bağlı olarak
sosyal, ekonomik, özlük ve psikolojik durumlarındaki iyileştirmelerinde
yetersiz kalınması sonuçlarında vicdana dayalı zor bir zanaat
olma yolunda ilerlemektedir. Nihayetinde biz öğretmenlerden o
kadar çok şey bekleniyor ki, artık işin içinden özel
becerisi olanlar çıkabiliyor. Diğer özel becerisi olamayan öğretmenlere
de haksızlık edilmemelidir; çünkü öğretmenlerin aldıkları
eğitim kapsamında kendilerini beklenen amaçlara ulaştırabilecek
etkili insan ilişkileri, açık ve dürüst iletişim, çatışmalarda
yapıcı çözüm becerileriyle, kısacası etkili olmanın temel
taşlarıyla yeterince donatılmıyorlar.
Nasıl
Bir Öğretmen Bekliyordunuz? Hep Birlikte Neler Yapabiliriz?