İnsanların etnik kökenlerini araştırmak pek çok ciddi bilim
dalının kapsamına giren bir uğraştır, ancak bu etnik kökenlere
dayanarak insanlar ve topluluklar hakkında olumlu veya olumsuz
yargılarda bulunmak ırkçılıktır. Anadolu'da 1915 olayları
yüzünden din değiştiren dönme Ermeniler bulunduğunu ve PKK,
TİKKO gibi terör örgütlerinin bu Ermenilerden kaynaklandığını
ifade eden Türk Tarih Kurumu Başkanı Halaçoğlu, yaptığının
ırkçılık olmadığını söylemiş. Yani (kendi verdiği yüzdelere göre)
Kürt nüfusunun içinde % 1’in altında Ermeni dönmesi olduğunu
belirtip, buna dayanarak bütün bir bölgeyi 25 yıldır karıştıran
terör hareketinin aslında Kürt değil Ermeni hareketi olduğunu
iddia etmek; bu iddialara delil olarak da bazı PKK’lıların
sünnetsiz olmasını göstermek “ırkçılık” değil “bilim” oluyormuş.
1915’te bazı Ermenilerin tehcirden kurtulmak için din
değiştirdiği bilinen bir gerçektir, ancak bu insanların soyundan
gelenleri potansiyel hain ve terörist olarak görmek ırkçılığın
en üst seviyesidir.
Gelen tepkiler üzerine kendini savunmak için düzenlediği basın
toplantısında, terör örgütleriyle Ermeni soyundan gelenleri
ilişkilendirmiş olduğundan hiç bahsetmeyen Halaçoğlu, kendini
sadece etnik köken araştıran bir bilim adamı gibi göstermeye
çalışmış. Herkesin kimliğini öğrenme hakkı olduğunu belirtip,
kendisinin de Avşar Boyu’ndan geldiğini söylemiş. Keşke herkesin
kimliğini öğrenmesini isteyen Türk Tarih Kurumu Başkanı
öncelikle mensubu olduğu Avşar Boyu’nun tarihini öğrense,
Avşarların Osmanlılar karşı 200 yıl boyunca sürdürdüğü isyanları,
Dadaloğlu’nu araştırsa… Ancak bu şekilde körü körüne bağlı
olduğu ırkçı-şoven zihniyetten biraz olsun kendisini kurtarma
şansı bulabilir.
Avşarların yakın tarihine kısaca bakacak olursak, 1071 Malazgirt
Savaşı’ndan sonra Anadolu’ya giren Avşarların yerleşik hayata
geçmek isteyen Anadolu Selçuklu Devleti ve sonrasında Osmanlı
İmparatorluğu’nun düzenlerine uyamayan bir boy olduğunu
görüyoruz. Avşarlar, kendileri ile aynı topraklarda yaşayan
göçebe boylarla sürekli dalaşıyorlardı. Anadolu'ya gelen
Türkmenlerin yerleşik düzene geçmeleri daha Selçuklular
döneminde başlamıştı, ama konar göçerliği sürdürmekte
direnenlerle bir türlü baş edilemiyordu. Bunlar yaylakları,
kışlakları paylaşamamak bir yana, insan olmanın doğurduğu türlü
nedenlerle de kendi aralarında anlaşmazlıklara düşüyor , daha
kötüsü de, bir yerden bir yere göçerlerken, köylülerin
hayvanlarını çalıyor, ekili topraklara sürülerini sokuyor ,
dağlarda kervanları soyuyorlardı. Osmanlılar onlara belli bir
yerde yaşamaları, toprağa bağlanmaları için sürekli baskı
yapıyorlardı. Fermanlar birbirini izliyor, aşiretlere nerede
oturacakları gösteriliyor, ama çok geçmeden ortadan yok
oldukları görülüyordu. Kalabalık boylara karşı devlet
memurlarının bir yaptırım güçleri de yoktu. Devlet güçleriyle
bile savaşmaktan çekinmeyen Avşar Türklerinin konar göçerlikten
vazgeçirilip bir bölgeye yerleştirilmeleri, Osmanlı Devleti’nin
Güneydoğu Anadolu’daki en önemli sorunu haline geldi.
200 yılı aşkın süreyle devam eden bu sorun 1865 yılında Sultan
Abdülaziz döneminde çözümlenebildi. O tarihe kadar göçebelikten
vazgeçmeyen Avşar Boylarını iskan etmek için Fırka-i Islahiyye
adıyla bir ordu kuruldu ve başına Derviş Paşa getirildi. Paşa,
Avşarların yerleşik hayata geçmelerini buyuran ve buna
uymayanların kellelerinin vurulacağını bildiren Padişah
fermanını iletince, bu fermana ilk tepki Avşarlar’ın halk ozanı
Dadaloğlu’ndan gelir:
Belimizde kılıcımız kirmani
Taşı deler mızrağımın temreni
Hakkımızda devlet etmiş fermanı
Ferman padişahın dağlar bizimdir
Dadaloğlu'm yarın kavga kurulur
Öter tüfek davlumbazlar vurulur
Nice koç yiğitler yere serilir
Ölen ölür kalan sağlar bizimdir
Derviş Paşa komutasındaki Osmanlı Ordusu ile Sayın Halacoglu’nun
mensubu olduğu Avşar Boyu arasında neler geçtiği konusunda tarih
bilgisi vermeye ve yorum yapmaya gerek yok. Biz sözü yine
Dadaloğlu’na bırakalım:
Derviş Paşa gayrı kına yakınsın
Böbür böbür dört bir yana bakınsın
Amma bizden gece gündüz sakınsın
Öc alırız ilk fırsatı bulanda
Şu Feke'nin hanımları
Kara bilmez alınları
Kör olasın Derviş Paşa
Hep dul kodun gelinleri
Derviş Paşa yaktı yıktı illeri
Soldu yurdumuzun bütün gülleri
Karalar geydik de attık alları
Altınımız geçmez akçe, tunc oldu
Yine Dadaloğlu’nun 1865 iskanından sonra yazmış olduğu bir başka
dörtlük :
Aşağıdan iskân evi gelince
Sararıp da gül benzimiz solunca
Malım mülküm seyfi gözlüm kalınca
Kaypak Osmanlılar size aman mı?
Evet, herkesin kendi kimliğini öğrenme hakkı var, sayın
Halaçoğlu’nun da… Turk Tarih Kurumu Başkanı olarak en az bizim
kadar da tarih bilgisi vardır ve bu anlattıklarımızı zaten
biliyordur. Peki, biri bugün çıksa ve Avşar Türklerinin geçmişte
devlete başkaldırmış bir topluluk olduğunu , zorla iskana tabi
tutulup göçebelikten gönülsüz olarak vazgeçtiklerini, ilk
fırsatta öç alacaklarını söyledikleri, terörün Avşar Türklerinin
yaşadığı bölgelerden çıktığını ve PKK’nin aslında Kürtlerden
değil ve Avşar Türklerinden kaynaklandığını öne sürse , sayın
Halaçoğlu neler hisseder?
Geçmişte isyan etmiş bir topluluğun soyundan geldiği için, kendi
genlerinde de bunun var olduğunu ve bugün devlete karşı isyan
içinde olabileceğini mi düşünür; yoksa tutsağı olmuş olduğu
şoven zihniyetten kurtulup, tarihsel olayların yaşandıkları
dönemin şartlarına göre geliştiğini, her topluluğun belli
dönemlerde kendilerine göre haklı sebeplerle merkezi otoriteye
başkaldırmış olabileceğini, merkezi otoritenin iktidarı elinde
tutmak için çoğu zaman insancıl olmayan yöntemlere başvurduğunu
ve bugün yaşayan insanların birkaç nesil önceki ataları ile
tamamen aynı paralelde davranmak zorunda olmadıklarını
anlayabilir mi ?
Aret Çiçekeker
Home
|