Mehmet
Şahin
Türk devleti teklik ve militer totaliterlik üzerine inşaa edildi.
Onu oluşturan genler ise sadece yasa ve anayasalara değil, beyinlere kazındı.
Tek devlet, Türk devleti; tek dil, Türk dili; tek bayrak, Türk bayrağı, tek din,
kemalist patentli Türk-İslam Sentezi’nden damıtılmış sünnilik ve tek ideoloji,
Kemalizm TC’yi taşıyan ve bugünlere getiren stünlar. Türk Dil Kurumu, Türk Tarih
Kurumu, Diyanet gibi oluşumlarla bu temel ögelere hizmet edildi, katliam, sürgün
ve zındanlarla “yoldan” çıkanlar hizaya getirilmeye çalışıldı; nehirler, dereler,
vadiler kan kızıla boyandı.
Şeriata, bağnaz dinciliğe karşı olduğunu dile getiren TC, dini, yani sünniliği
kendi himayesine aldı. Fesi, cübbeyi ve hilafeti yasaklayan kemalist elit,
Diyanet’in tepesine atadığı kemalist halifelerin başına Kemalizmin üfürüğünden
geçirilmiş fes ve cübbeler geçirmekte gecikmedi. 78.000 bin camiyi, aleviden,
hiristiyandan, museviden, ateistten de aldığı vergilerle kamu kasasından inşaa
etti. 100.000 kişilik imamlar ordusunun maaşını ise yine aldığı vergilerle
devlet kasasından ödüyor. Sunnilik, devlet aygıtının vazgeçilmez bir parçası
olarak okullarda zorunlu hale getirilerek, müslüman olmayan alevi, hiristiyan ve
musevilerin çocuklarına da öğretilir oldu.
Gelişen Kürt özgürlük mücadelesine ve sol harekete karşı din legal, illegal
yollarla kullanıldı. Tarikatlar muteberlik skalasında en tepelere yükseldi.
Şeyhlerin elleri öpüldü, duaları alındı. Hizbullah, TC’nin maddi, manevi ve
lojistik desteğiyle kurduruldu ve bir cinayet şebekesi oluşturularak binlerce
Kürt yurtseverinin kanına girildi. Her kasaba ve kentte İmam Hatip Okulları
açılarak, yoksulların çocukları Türk-İslam Sentezi’nden geçirildi. Her mahalleye
açılan kuran kurslarında milyonlarca çocuk kendisine benzemeyenlere düşman hale
getirildi. Ve bununla da yetinmeyen TC, 1980’de yönetime el koyan kemalist
generaller eliyle Alevi-Kürt köylerine camiler dikti. Kimlik kartlarına din
hanesi koyarak herkesi bir çırpıda müslüman yaptı.
Ve tüm bunları yapan, islamı besleyen, yaygınlaşıp gelişmesine hizmet eden TC,
laiklik edebıyatı yapmaya devam ediyor. Buna inananların sayısı ve oranı ise
hatırı sayılır bir düzeyde. Kimse de ülkeyi, toplumu bu hale sizler getirdiniz
diye kemalistleri sorgulamıyor.
Koçgıri beylerini katleden, Seyid Rıza’ları darağaçlarına gönderen, yüzbinlerce,
milyonlarca Kürdü yerinden yurdundan süren, alevi Kürtlerin kendi evlerinde dahi
ibadet etmesini yasaklayan, Kürtlük ve Aleviliği evrenin en kötü şeyiymiş gibi
tüm Türk toplumunun beyinine kazıyan, Kürde ve Aleviye kuyruk takan, alevi
Kürdün mum söndürerek ana bacı tanımadığını günde beş vakit vaaz eden
Türk-İslam-Sentezci Kemalistler, son on-onbeş yıldır aleviliğe de el atmış
durumdalar.
“Aleviyim” demenin suç ve suç görüldüğü için de saldırıya davet çıkarıldığı
Türkiye’de, TC, Hacı-Bektaş’ta olduğu gibi devlet töreni düzenliyor, bakanlar
şeref kürsülerinde yerlerini alıyor, alevi şenlikleri bağnaz sünni Türkler
eliyle mehteranla açılıyor. Kimsenin aklına da alevi Kürt köylerinde cemler
tutulduğunda neden kapı ve pencelerin sıkı sıkıya kapatıldığı, kapılara, köyün
dört bir yanına nöbetçiler dikildiği, yabancı birisinin görmemesi için neden
azami dikkat sarfedildiği sorusu gelmiyor. (Burada yabancıyla kasıt devlet
görevlileri ve TC jandarmalarıdır.)
Maraş’ta yüzlerce alevi Kürdü, çoluk-çocuk, kadın-erkek, yaşlı-genç ayrımı
yapmaksızın devlet gözetiminde katledenler şimdilerde alevi törenlerini açıyor,
alevi ileri gelenleriyle kol-kola aynı saflarda yer alıyorlar. Sivas’ta otuzu
aşkın seçkin aydının diri diri yakılmasına müsade eden, bunu televizyonlarda
canlı yayınlarla beş-on saat tüm Türkiye’ye izleten ve böylelikle Alevilere göz
dağı verenler alevi dostu sayılıyor, baş tacı yapılıyorlar.
Maraş’ta Kürt alevileri satır ve baltalarla doğranırlarken iş başında olan
yılmaz kemalist ve “demokratik solcu” Ecevit’ti. Sivas’ta aydınlar çıra çıra
yakılırken başbakan yardımcılığı koltuğunda oturan, Seyid Rıza’yı darağacına
gönderen ikinci şefin oğlu “sosyal demokrat” Erdal İnönü’ydü.
Kürt heraketine karşı sünniliği örgütleyen ve yedeğine alan kemalist TC,
günümüzde aleviliği de Kürt hareketine karşı kullanma, onu stepnesi yapma
çabasında. Hacı-Bektaş Şenliklerinde bırakalım Kürtçe bir deyişi, Kürt
alevilerinin törenlere katılmasını dahi engelleyen, yasaklayan anlayış
şimdilerde “Türk-Alevi-Sentezi” yaratma gayreti içinde. “Türk”lük islamı da
içerdiğinden, buna aleviliği de ekleyerek, aleviliği müslüman yapma ve Türk’e
bağlama konsepti uygulamada.
Alevilerin ezici çoğunluğu Kürt olmalarına karşın, alevilikte Kürtçe adeta
yasaklanmış bir durumda. İbadetlerde, cemlerde Kürtçe bir deyiş ve beyite
rastlamak adeta imkansız. TC, Kürtleri sünni ve alevi diye ayırarak birbirine
karşı kullanıyor. Alevi Kürtlere “Yezitler -ki bu Kürt sünnileri için
kullanılıyor- sizi keserler” inancı yerleştirilmeye çalışılıyor.
Bununla da yetinmeyen devlet, Aleviler içindeki kollarıyla, camiye gitmeyen,
namaz kılmayan, ramazanda oruç tutmayan, kurban bayramında kurban kesmeyen,
hacca gitmeyen Kürt alevilerini müslümanlaştırma politikası uyguluyor.
Müslümanlıkla “Ali” ve “Muhammed”den başka örtüşen hemen hemen hiçbir ortak yönü
olmayan Kürt aleviliğini “terbiye” etme ve yanına alma konsepti hakkını vermek
gerekir ki epeyi bir mesafe katetmiş bulunuyor.
Alevi televizyonlarında bu amaca yönelik proğramlar birbirini izliyor. Alevi
gecelerinde yer alan sunucu ve sanatçılar “TRT’nin yurttan sesler korusu” gibi
Türkçe konuşma ve okuma yarışında. Anne ve babaları Türkçe tek bir kelime
bilmeyen dede ve pirler sabah akşam Türkçe deyişler okuyor, camiye bir gün bile
adım atmamış, ramazanda tek bir gün oruç tutmamış, kurban bayramında bir tavuk
bile kesmemiş olan, demlenip serden geçen bu alevi ileri gelenleri müslümanlık
yarışında. Rakı ve şarabı yasaklayıp yasaklamayacakları onların işi, ama böyle
giderse yarın alevi kadınların da örtünmesi, türbana bürünmesi fetvası
verirlerse, Didim ve Altınoluk’ta mayo ve bikiniyi yasaklar, cemlerde kadın ve
erkekleri ayırırlarsa şaşmamak gerekir. Zira müslümanlık yarım yamalak olmaz.
Olacaksa hukukuna uygun olmalı!
İsminden ve kimi ögelerinden başka Türk aleviliğiyle, Suriye aleviliğiyle
fazlaca ortak bir yanı bulunmayan Kürt aleviliği, “Türk-Alevi-Sentezi”nin
bilinçli, bilinçsiz taşıyıcı ve uygulayıcıları eliyle İran’ın şii müslüman veya
Ankara’nın sunniliğine dönüşme tehlikesi içinde.
Ve bu işi de ne yazık ki solcu eskileriyle Kürt yurtsever hareketinin eskileri
yapıyorlar. Kürt alevileri bu eskilere meydanı boş bırakmamalı, TC’nin Kürtleri
birbirine karşı kullanmasına izin vermemeliler.
Günümüzde uygulanan resmi alevilikle laikliğe, toplumun demokratikleşmesine
hizmet edilemeyeceği görülmeli, yüzler güneşe dönmeli, ayın, suyun ve ateşin
kutsallığı bir an olsun akıldan çıkarılmamalıdır.
Yine Kürt alevileri, TC icazetli cemler yerine, otuz yıl önce, kırk yıl önce
köylerinde tuttukları cemleri, yaptıkları ibadetleri tercih etmeli, Seyid
Rıza’ların yolunda yürümeliler. Ve hep birlikte “Ne Türk, ne de müslümanız” diye
yüksek bir sesle haykırmalılar.
Alevi televizyonlarının finansörü Kürt işverenleri, kendi paralarıyla TV’den
pazarlanan alevilikle, köylerinde yaşadıkları aleviliği kıyaslamalı, cem ve
semaları televizyon ekranlarının dekoru olmaktan çıkarmalıdırlar.